Monday, April 30

Blessed are the forgetful

Bir insanın masumiyetini kirletmeye kimsenin hakkı yoktur.

Birkaç ay önce, Eternal Sunshine of the Spotless Mind isimli filmi izlemiştim. O dönemki ilişkimde sorunlu bir dönemden geçiyorduk, salt sevginin ve fedakarlığın yetmemesi durumunu yaşıyorduk. Ben azılı bir olumlu olarak sevgilimin dürüstlüğüne inanıyordum ve her ne kadar üzülsemde öyle ya da böyle onun hayatımda olacağını bilmekten buruk bir mutluluk duyuyordum. Filmi izlerken bir şeyler oldu, ekranda gördüklerim gerçeğe dönüştü, Jim Carrey ben miydim, Clementine o muydu, olaylar ne kadar da birbirine benziyordu. Ayrıntılara girmeyeyim ama bok gibi olmuştum. Sevipte kavgalar, anlaşmazlıklar kötü şeylerdi ama filmin anlattığı şey. O insanın tamamen zihninden silinmesi. Tahayyül etmeye çalıştım, öyle olduğunu hayal ettim. Ve oracıkta, kanepenin üstünde oturduğum yerde öldüğümü hissettim.


.....

aradan aylar geçti, şiddetli kavgalar, güzel günler, terli geceler, ayrılık, küslük, kötü olaylar. Sebep? Çünkü ben hala aynı salak optimist, ben hala aynı salak değer veren.
Şimdi istiyorum ki, silinsin beynimden zihnimden tüm olanlar. Eğer gelecekte yeniden birini sevebilmem, güvenebilmem, inanabilmem lazımsa. Silinsin yaşanan her şey.
İnsan bazı anıları, acı versede saklar. Acısına rağmen pek çok şey öğrenmiştir, ve acısının yanında pek çok güzel hatırayla da harmanlanmıştır çünkü.

Ama ben bu dersi unutmak istiyorum öğretmenim.

Her eve lazım.












Hanım eve roket alalım!

Ocean's 13



2007 "hadi filmlerin 3.sünü çekelim" bombardımanının bir başka kazanan sayısı da Ocean's 13.
Düşünün ki çok meşhursunuz, zenginsiniz, dünya kadınlarının ciddi bir oranı sizi arzuluyor. Ve arkadaş çevrenizi oluşturan insanlarda sizin kadar meşhur ve zengin ve sizi arzulamayan kadın yüzdesi onları arzuluyor. Ve maksat beraber olup eğlenmek diyerek film çekiyorsunuz. İşte Ocean's serisi. Kemik kadro büyük oranda korunmuş yine, ek olarak yeni kötü kumarhane patronu olarak "karizma" sözcüğünün sözlük karşılığı olan Al Pacino var karşımızda. İkinci filmdeki kedi kavgasından ders almış olacaklar ki bu sefer 2 tane kadın star almamışlar kadroya, iyi etmişler. Ocean's serisi bir erkek filmi, kadınların çok bir ağırlığı yok burada.
Kısmetse Haziran'da salonlarda görebilicez bu güzel filmi, çok şey beklemeden bir kutu patlamış mısır ve geniş bir gülümseme ile seyredilesi.

Pirates of the Caribbean at World's End



Öncelikle "Johnny Depp" yahut "Captain Jack Sparrow" kelimelerini duyar duymz ağzı sulanan bayanları şöyle kenara alıyım. Bi sakinleşin. Etrafı kirletmeyin, sinirimi bozmayın.

2007 "olm para yetişmeyecek" sinema bombardımanının ağır toplarından biri de bu korsan gemisinden ateşleniyor. İlk iki filmin beklentileri aşan başarısı ardından güzel bir konu, inanılmaz bir efekt bütçesi ve ilk iki filmin tüm karakterlerinin toplamından oluşan kadrosuyla Karayip Korsanları Mayıs ayının son haftası kısmetse sinemalarımızı süsleyecek.
Fragmandan görüldüğü kadarıyla efektler ve filmin temposu seyirciye beklentisinin karşılığını verecek. Bunun dışında kadrosu ana kahramanlar dışındaki her bir oyuncusu ayrı sevdiğim insanlardan oluştuğu için de ilgimi extradan cezbetmekte.

"işini bilen"lere müjde veriyim, ismi lazım değil bir kaynaktan öğrendim ki filmde Captain Jack Sparrow'un babasıyla da tanışma şerefine ericez. Ve bu baba karakterini canlandıran kişi, Johnny Depp'in karakteri yaratırken de ilham almış olduğu Keith Richards'dan başkası değil. Kesinlikle çok manidar, çok muzip bir uyum olmuş.

Spider-Man 3



Efenim Spider-Man III için 4. ve son trailer yayınlandı. Gayet gaz gayet umut verici bir fragman olmuş. Venom'u en sonunda ayrıntılı bir şekilde görebiliyoruz, bunun dışında modifiye edilmiş Green Goblin kostümü içinde bir Harry Osborne var karşımızda. Yönetmen aylar öncesinden 4 adet kötü karakterle karşılaşacağımızı söylemişti, ancak halen karşımıza sadece Sand-Man, Green Goblin ve Venom çıktı. Korkum 4. kötü karakter olarak Black Suite içindeki Spider-Man "hırsının kurbanı oldu, doğruluktan saptı" gibi cheesy bir şekilde itelenmesidir, umalım ki olmasın böyle.
Bunun dışında yönetmenin de bir röportajında dediği gibi çok fazla karakter, çok fazla öykü tek bir filmde karşımıza çıkacak ve bu kadar kısa zamanda bütün o olaylar ve karakter arkaplanları yeterince doyurucu bir şekilde seyirciye nakledilebilecek mi merak ediyorum. Keza filmde Gwen Stacy'nin olması ve fragmanlardan da gördüğümüz kadarıyla Peter Parker'ın Mary Jane Watson'la ilişkisinde evlilik aşamasına gelmesi bile başlı başına kocaman bir soru işareti oluşturuyor kafada.

Neyse efendim, bekleyelim 4 Mayıs Cuma'yı ve izleyelim. Muhtemelen 4 Mayıs gece yarısı gibi filmle ilgili yorumlarım yine burada olacak siz var olmayan okuyucu kitlem için.

Sunday, April 29

Farklı yüzler, eski dostlar

Bugün Ali'yle görüştüm, Orkan ve Murat'ta vardı. İyi geldi, farklı yüzler görmek güzel oldu. Gün boyu canımı sıkan meseleler aklıma bile gelmedi. Eğlendim ve eve geldim.

Arkadaş çevremin darlığı ara sıra beni de rahatsız ediyor, ama sırf birileriyle tanışmış olmak için çevremi seviyesiz insanlarla saracağıma, artık eskisi gibi, emin adımlarla, kaliteli insanlarla arkadaşlıklar kurmaya kararlıyım.

Ama yine de, en yakınım diyebileceğim 2 arkadaşımla gurur duyuyorum. Başka sözüm ona "arkadaşlıklarda" gördüklerim, okuduklarım, tanık olduklarımdan sonra, gerçekten onların değerini bir kez daha anladım. Seviyeli, saygılı ve samimi insanlar bulmak gerçekten zor bir şey. Şimdiye kadar ilişkimle, tartışmalarımla, benimle ilgili ağızlarından tek bir saygısız söz, tek bir sert cümle, tek bir çizgiyi aşan yorum gelmedi. Hiçbir zaman yangına körükle gitmediler.

Ne mutlu ki bana, bu nesli tükenme sınırındaki insanlardan 2 tanesi ile arkadaşlık ediyorum.

Habip ve Barış'a sevgilerimle.

Mutlu bir insan değilim.

Her şeyi biliyor olmama rağmen, pek çok imalardan sonra, dürüstçe cevap vermesi için bir soru sorduğumda. Hala inatla, profesyonellikle yalan cevaplar almak beni mutlu etmiyor.
Tek bir dürüst cevap karşısında, pek çok şeyi göz ardı etmeyi kabullenmişken ısrarla aptal yerine konmak da beni mutlu etmiyor.

Gerçekleri öğrenmek için yaptıklarım, savunulacak yöntemler olmayabilir. Ama amaç araçlarımı haklı çıkarıyor. Ve tüm süreç boyunca tüm benliğimle istiyorum ki, utanması gereken taraf, yanılan taraf ben olayım.

olmuyor.


Gururu incinmiş, yediği haltlar yüzüne vurulmuş bir insanın kendini savunmak için eline ilk geçen fırsata sarılıp defans hattını oluşturması normal mi?
Yoksa birazcık dürüstlük, hiç kimseye olmasa bile kendine dürüst olmak gerçekten çok mu zor?