Wednesday, May 9

ilk mi daha derin, derin mi daha ilk?


High Fidelity'i bulamıyorum.

Deli olucam, hiçbir yerde DVD'si yok. The End'e bile sordum onlarda da yok. Çakma divx *.avi değil, DVD'sini istiyorum. Ve elde edebileceğim tek kaynak...........neyse.

---

1.5 haftadır filan kurtlu köpekler gibi dolaşıyorum. Her sabah itinayla "bugün evde oturucam" diyip, ayılmam ve beynimin çalışmaya başlamasıyla kendimi sokağa atmam bir oluyo. Sıkıntılı adam yürürmüş, doğru valla. Yine bir dağ keçisi oldum, elimde olsa köprüden yürüyerek geçicem karşıya. Bugün Kadıköy'de High Fidelity turu attım, her yere soktum burnumu. Bulamadım tabi, hava fena güzeldi, dolaştım baya. Kıyafetlerim iğrençti, bir mağzanın aynasında yansımamı görünce fark ettim, saçım da dağılmış. Ama ben kendimi çok rahat hissediyodum. Umarsızca yürüdüm beynim tüm umarlılığıyla beni rahatsız ederken. Kendime yeni ayakkabı aldım, daha doğrusu bendeki beyazların siyahını aldım. Sevindirik oldum. Gaza gelip gömlek de alıyodum, son anda durdurdum kendimi. Bu kadar depresyon alışverişi yeter.

---

Sonra dün oldu, dün baya güzeldi. Habo'yla Taksim'e çıktık bir salı akşamı. Çok hoş mekanlar keşfettik, daha sık gitme kararı aldık oralara. Bi kaç tanesi özellikle sevgili ile gelmek için idealmiş, bilinçaltımıza not aldık. Sonra 2 bira 2 votkayla sarhoş oldum ben. Son mekandan ayık çıktım, eve sarhoş girdim. İlginç bir deneyimdi.

---

Her geçen gün aynı anda hem daha iyi hem daha kötü. Kendi kendimi şaşırtıyorum. Unutkanım fena halde, geçmiş acıları düşünüyorum, onlardan sonra nasıl hissetmiştim. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Unutmuşum direk. Pişmanlıklarım oluyor -ki hiç pişman olan bir insan değilimdir-. Keşke öyle yapmasaydım diyorum, Keşke öyle demeseydim. Sonra düşünüyorum, şimdi çok daha sakinim, çok daha hümanist.

---

Her gün dolaşmak, her gün kafa dağıtmak, her akşam içmek olmuyor tabi. Şimdilik oluyor, ama yakında olmamaya başlayacak. Yokluk kavramına alışmak yok olan şeylerin boşluğunun daha belirgin olmasına neden oluyor. Fırtına sakinleşince su ve kara arasındaki ayrım da yine belirgin oluyor. Antalya'ya gitmek istemiyorum, ama sanırım Antalya'ya gitmek zorundayım. Bir tiyatroyu yeniden oynar gibi hissediyorum, bir başka nisan/mayıs ayı. Bir başka Antalya seyahati. Roller, setler, replikler farklı ama zorla aynı oyunu oynuyor gibiyim. Sıkılıyorum. Hayatımdaki sadece 2 insanı tanıdığımı hissediyorum, sadece 2 kişinin duruşunu, bakışını biliyorum. Konuşmak, görüşmek istediğim başka insanlar var, ama etraflarında bir bilinmezlik bulutu. Hiçbir şey bilmiyorlar mı? Ne biliyorlar? Nasıl biliyorlar? Umursuyorlar mı? Rolleri ne? Tarafsız bir seyirci, ulak, hisseli hakaretler kumpanyasının yeni bir elemanı? Antalya'ya gitmem için 2 geçerli nedenim var;
1- araba kullanmam lazım
2- 18-21 Mayıs tarihleri arasında İstanbul'da olmamam lazım.



.....Ve daha bir sürü şey. Kendimi anlatabildiğimi hissettiğim tek kişi yok ve tek dileğim yerine yeni birini en kısa sürede bulabilmek.


Gencim,
Unuturum.

No comments: