Tuesday, March 25

DeVotchka


I am tired, I am weary
I could sleep for a thousand years
A thousand dreams that would awake me
Different colors made of tears


Sanırım geçtiğimiz hafta pazartesi, 17 Mart'tan beri teori ve pratikte üç aşağı-beş yukarı günde 20 saate yaklaşan bir çalışma tmeposu içindeyim. Yorgunluğun artık sokkata paçalarımdan aktığını hissedebiliyorum. İlk önce enerji versin, gaza getirsin amaçlı sabahın köründe hızlı gürültülü müzik dinleme huyum her geçen gün kendini kings of convenience dinginliğine ve son bir kaç gündür sessizliğin tadını çıkarmaya bıraktı(enjoy the silence).

D-day 26 Mart hedefindeyim, sonrasında uyku kardeşim, ver elini. Ondan sonra düşünecek çok şey var.

Ayrılıklar sonrası yoğun iş-güç dönemi hem güzel hem zor bir olay. İşin iyi tarafı, manyaklar gibi ayrılığı, O'nu düşünme gibi vakte zeval bir sendroma kapılmıyorsunuz, işiniz nedeniyle o konuya odaklanacak vaktiniz olmuyor.

Gel dikiz, dış pazar imajının aksine iç piyasada çözümlenmemiş olan sıkıntı ve soru işaretlerinin altbenlik cephesinden yaratmış olduğu baskılar o kafanın aynı zamanda iş mevzularına da yüksek verimli bir odak kurmasına engel oluyor. Belki 5 günde bitebilecek iş 8.güne sarkıveriyor.

Ve tabi galaktikanın en gıcık kararsızlığı. Should I call her? or just move on?

Telefonlarda, msn pencerelerinde, e-mail kutularında ayrılıkların, kavgaların bu sorunu var işte. İnsan bir başka yüze bakmadan, kelimeleri dudakları ve kendi sesiyle şekillendirmeden çok daha sert, çok daha acımasız konuşabiliyor. Restler, geri dönüşü zor kararlar çok daha rahat dile getiriliyor.

Ama işte, sonra her köşe başından birer "ama" fırlayıveriyor. Canı yanmış bir egonun dikkatleri fazla kendi üstüne çekmeden yaralarını kapama uğraşları belki biraz.

No comments: